12 Ekim 2010 Salı

Anne Ben Kanser Oldum



Dün, kanser olduğumu öğrendim. Mesane kanseri. Cuma günü ilk ameliyata gireceğim.
Niye ben? Çünkü sigaranın dibine vurdum. Bile bile içtim. Şimdi mızmızlanmaya hakkım yok. Sülalede ilk ve tek kanser teşhisi bu. Yani öyle "benim ailemde yok, bende de olmaz" demeyin, bırakın zıkkımı. Bir de şu var ki mesane kanserinin dünya üzerindeki yaş ortalaması 65. Ben bu ortalamanın yarısındayım daha. Demek ki neymiş? "Daha yaşım genç, bana birşey olmaz" diye ihmal etmemek lazımmış. Her sigara içen bu illete yakalanacak değil ama ilk sebep o meret. Bilin.

İdrarda ve sonrasında gelen kan ile başladı herşey. Her zaman ki gibi boşverdim, üşütmüşümdür diye salladım. 15 gün sonra ikinci kere ve daha yoğun olmak üzere yine kanama olunca, Jeanne d'Arc zevcem ortalığı ayağa kaldırmış benden habersiz, sülale seferberlik ilan etmiş, yaka paça hastaneye götürdüler beni. İyi ki götürmüşler tabi. Sağolsunlar. Tahliller, bidon bidon kanlar, kültürler, röntgenler, ultrasonlar, endoskopiler, patolojiler.. Hepsi bizim için var. Nimet bunlar.
Velhasıl dün tanı koyuldu, sülalenin gelmiş geçmiş tek kanserlisi ben oldum. Gururluyum tabi.

Korku? Telaş? Gram yok yemin ederim. Aksine moral pek yerinde.. Herkes iyi davranıyor, yüzüme gülen arkasını dönünce ağlıyor, biliyorum. Sevildiğimi biliyorum zaten de bunu iliklerine kadar hissetmek apayrı manevi krallık sağlıyor bünyeme. Hastalığımı küçük yansıtmaya çalışıyorlar bana karşı, ameliyatımı tırnak kesme noktasına minimize ediyorlar kafama takmayayım diye. Yemezler yavrular. Neyin ne olduğunu biliyorum. Hergün kanserli cenazeler geçiyor elimden, önümden, imzamdan.. Ama şu var; korkmuyorum. Ne hastalığın adından, ne düzeyinden, ne de ölümden.. Ölümün bilincinde olan insanım ben. Hem yeneceğim ben bunu. Beraber yeneceğiz. Aslında uyuz olurum böyle braveheart cümlelere ama bu seferlik dedim işte.

Ne olursa olsun buralardayım.. Başıma bir iş geldi, ağlarım zarı zarı demedim. Şuna biat ettim;
"Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn"
Başınıza bir musibet isabet ettiği zaman, Allah'tan geldik ve ona döneceğiz deyin.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Hz. Arap Şükrü


Düğünden sonraki gün, düğün misafirleriyle (ki kendileri eşimin kuzenleri olur, pek severim) yorgunluğumuzu atmak maksadıyla Hz. Arap Şükrü ziyareti yaptık. Deniz Tabağı'na kapak attık.
Nereden baksan 9-10 ay olmuş kanıma alkol karışmadığı.. Sene-i devriye yapmamak lazımdı..
Herneyse, dışarıda oturacaktık sigara sebebiyle ama hava da serin.. N'apsak ki diye düşünürken, garson dedi ki "Beyler, sizi yukarı alabilirim.. Başbakan bugün teftişe gelmeyecekmiş, sigara içebilirsiniz içeride" İçim kıpır kıpır oldu. Normalde "höst ne bu ukalalık" diye çıkışabiliteye sahip bir yapım var ama işime gelince ses etmedim tabi. İnsanoğlu, yavşak işte. Beşer, yavşar. Çıktık üst kata, güzel bir masa.. Kuruldum köşeye, garsona dedim Türk büyüklerini say.. Dedi hay hay; Tekirdağ, Yeni Rakı, Efe Rakı, Kulüp Rakı, Boğmaca Rakı vs vs.. Siparişimiz dedim; Tekirdağ'ın Altın Sarısı.. Büyük olsun.. İki de çay..
Masada 5 kişiydik ama 3 türdük; Sofiler, Anti-Sofiler ve Ben.. Damadın şerefine içmeye gittik ama damadın sofi damarı tuttu. Diğer sofican da küçük kayınbirader; o daha küçük Behlül..
Bir büyük muhabbetle bitti.. Kalkarız falan derken, fasıl grubu geldi, kuruldu yanımıza.. Masadakiler, ben hariç Ankara'lı tabi.. Ankara koçları kapı gıcırtısına bile oynuyorlar.. Kalkılır mı oradan şimdi? Fasıl vurdukça coştuk, bir şişe, üstüne bir şişe daha.. Arada istek şarkılar.. Bir ara baktım Udi Zeki Müren, kemancı Bülent Ersoy, darbukada Ankaralı Namık falan.. Gözümü ovuşturdum, geçti.. İstek yapıyoruz, telefonla istek yaptığımız kişiye dinletiyoruz. Benim zevcem için isteğim belliydi tabi; "Ankara Rüzgarı"

Pembe küçük dudağın, söyledi şarkımızı
İndi bahar Ankara'nın sisli yamaçlarına
İçli sesin ah ne kadar açtı gönülde sızı
Her gören ağladı kalbimi bağladı dalgalı saçlarına

Söyledim aşkımı ben Ankara rüzgarına
Olmadı kaldı benim her hevesim yarına
Her gören agladi kalbimi bağladı dalgalı saçlarına

Önce biraz gülecek kalbe ümit katacak
Söz verecek gelmeyecek hep seni kandıracak
Sev diyecek sevmeyecek belki de ağlatacak
Boş yere ağlama kalbini bağlama Ankara kızlarına


Ben de keman sesi duydukça sanki daha dağılıyorum. Alkol ile birleşince felaket etki ediyor.
Ama yine de dimdik çıktım oradan. *Taksiye bindik. 5 kişi olduğumuzdan, öndeki tek koltuğa sofileri attık. Ben de arkada ortada kaldım. Sıkıştığım için kolları yanıma koyamadım, öne koydum, boşta kaldı yani.. Taksi hareket edince boşta olan ellerim, o an ki boş beynimin etkisiyle, önümde gördüğüm taksici ve sofilerin yan yana dizilmiş 3 kafaya, daha doğrusu saç döngülerine gitti. Başladım bunların saç döngülerini parmaklamaya sırayla.. Tam şoförün saç döngüsünü parmaklıyordum ki, elimi tuttular. O an gülme krizi yaşadık biz arkada.. Ve dağıldım.. Düğün evine geldik, önüme gelenin saç döngüsünü parmaklamışım.. Kayınpederin saç döngüsünü parmaklayacakken tutmuşlar beni, gerisini de hatırlamıyorum :) Hoş bir geceydi, düğünün yorgunluğunu attık. Arada bir dağıtmak lazımmış böyle.
İş bu geceyi, Ertesi gün fazla cenaze çıkarmayarak, beni yormayan Azrail'e hediye ediyorum..

*
Sosyal mesaj: Alkollü araç kullanmayın

Bir Yastıkta !

Yoğun bir haftasonu geçirdim.. Yorucu ama iyiydi.. Kayınbiraderi evlendirdik.
Şehirdışından kız almak zor zanaatmış ama.. Yorulduk..
Küçük kayınbiraderin kulağına küpe olsun bu da.
Hem kuzenlerinin, hem benim tüm ikazlarımıza rağmen, evlendi.
Evlat dedim, yapma. Bak ben en yakın örneğim sana. Bana bir bak..
Evlenene kadar neydim, evlendim ne oldum en net sen gördün. Yakma kendini dedim,
Al Paçino edasıyla döndü bana dedi ki;
"Enişte, hatırlar mısın bana bir mail göndermiştin..
Evlilik iyidir.. Karın iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursun demiştin,
işte ben de gözümü kararttım, evleneceğim" dedi, evlendi.
Engelleyemedik efendim.
Neticede verdi yularını artık.. Vuslata erdi.. Genç çifte "başarılar" diliyorum :)
Blog Widget by LinkWithin