21 Eylül 2010 Salı

Ne Okuyorum? #11


"Cennet / Dante Alighieri"

17 Eylül 2010 Cuma

Ne Okuyorum? #10


"Hercule'ün On İki Görevi / Agatha Christie"

16 Eylül 2010 Perşembe

Obez Kedi


Şeker obez olmuş.. Tam 7,1 kg..
45 gün önceki kontrollerdeki ağırlığı; 6,2 kg

Veteriner söyleyince kabullenemedik, türlü savunmalara geçtik;

-Ama onun kemikleri iri?
-Ama o tek yavru olarak doğdu?
-Annesini çok emmiş?

Veterineri sebzeli diyet mama veriyordu, yemez dedik.
Gramaj ile besleyeceğiz o halde dedi.. Yandın evlat!

Sonuç ortada işte.. Mama kabı silme dolmadan yemeyen kedi, şimdi gramla besleniyor :)
Egzersizlere de başlatacağım.. Führer'in olacağım Şeker!

Ne Okuyorum? #9

"Bozkırın Sırrı / Ahmet Turgut"

12 Eylül 2010 Pazar

Demos-Kratos

Referandum süreci benim açımdan zor geçti. Çok düşündüm, çok tarttım..
Sağıma, soluma baktım, hemen her değişik fikirdeki siyasilerle konuştum..
Birine "neden evet?" diye sordum, diğerine "neden hayır?" diye sordum..
Sonra biraz da kendi fikirlerime sorayım dedim.
Her partinin kendi sebeplerinin bulunduğu kitapçıkları okudum.
Yine emin olamadım, olduğu gibi tüm paketi okudum..
İki seçenek de beni %100 tatmin etmedi. Oyum kesin şöyle diyemedim.
Hayırda da hayır gördüm, evetde de hayır gördüm.
İki seçeneği de benimsedim, iki seçeneğe de karşı çıktım.
Sandığa gittim, hâla kararsızdım.
Kararsız seçeneği olmadığı için, sandık başında eşime sordum, ne dediyse ona bastım mühürü.
Aile içi oligarşi.. Kadın haklı beyler..
Anlayacağınız sabit fikir sahibi biri olarak değil aşağıdaki böğüreceğimin sebebi..
Bunları neden anlattım? Şu yüzden;

Halk "evet" dedi..
Bir grup aydınlık dilencisi (Belgarath başkan sağolsun) hortladı;
"görgüsüzler, cahiller, köylüler, aptallar, salaklar" diye..
Durmadılar, "Aziz Nesin az söylemiş, bu milletin %58'i aptal" dediler..
Daha da yetmedi, "Bir avuç aydın azınlık kaldık" dediler..
Höst bre! Bu ne yavşakça bir düşüncedir yahu! Resmen sapıklıktır bu.
Ey dilenci, bir düşün bakalım halkı oluşturanlar kimdir? Aydınlığın kriteri nedir dilenci?
*Neye göre sen aydınsın da, diğeri cahil? Küresel ısınmaya bile evet ama sana hayır dilenci!
*Neye göre sen zekisin de, diğeri aptal? Bireysel silahlanmaya bile evet ama sana hayır dilenci!
*Neye göre sen ülkeni sevensin de, diğeri ülkeyi satan? Çelik bile değişti, sen değişmedin dilo :(

Hani nerede kaldı senin demokrasi anlayışın dilenci?
Demokrasi kendi isteklerin seçilmediğinde fos mu çıkıyor yoksa?

Halk türküleri çığırırsın, adına halk müziği dersin, ama halkın tercihine saygı duymazsın be dilo..

Benim köylü halkım başımın üstündedir dersin, benim işçi halkım eziliyor dersin, sonra o güruha "köylü, ezik, cahil" dersin.. Ey melekler meleği, söyle bana kimsin sen dilenci?

"Her topluluk layık olduğu şekilde yönetilir" sözünü düstur alırsın, iş buna kaldığında kabullenemezsin.. Git, kendini çok sevdirmeden dilocan..

Aysun Kayacı "dağdaki çoban ile benim oyum nasıl bir olur" deyince hümanist halkçı tavır takındın, ama bugün sandıktan evet çıkınca "okuma yazma oranı/oy paylaşımları" analizleri yaptın.. Sen hangi bokun lacivertisin be dilo?


Bu aydınlık dilencileri 364 gün çobanlar hakkında türküler besteler, şiirler yazar, başımızın üstünde derler, ama geri kalan 1 gün kendi oylarıyla eşit oy hakkına sahip olmalarını hazmedemezler.. Kırmızı sana çok yakışıyor be dilenci :(

Sosyalist futbolcu Metin Kurt ve Marksist futbolcu Ivan Ergiç için methiyeler düzersin, Suat Kaya ve Hakan Şükür safını belli edince defterden silersin.. Yatacak yerin yok senin dilenci :(

Senelerce Sezen Aksu dinledin, baş tacı ettin, onunla yattın, kalktın, ağladın.. Ama Sezen Aksu referanduma "evet" diyeceğini açıklayınca hayatından çıkarttın.. Bu da mı gol değil be dilenci :(

Bak yağmur başladı.. "Evet" veren cahiller şu yağmurun seline kapılıp gitsin bu memleketten istiyorsun değil mi dilenci? Haydi itiraf et dilo, yağmurun sesine bak dilo, sindirime davet ediyor.

Dünya üzerinde demokrasi ile yönetilen ülkelerin yaşadığı seçim sonuçlarını sindirmesini arastırmadan evetçileri "mantıksız çoğunluk", hayırcıları "mantıklı azınlık" ilan ettin..
Selvi boylum, al yazmalım, dilencim.. Sen teksin :(


Rahşan Ecevit bile Mhp ile koalisyonu sindirdi ama sen bu referandumu sindiremedin dilenci.. Hiiiç anlatamadın, hiiiç anlamadılar be dilocan :(

Sonuç ne çıkmış olursa olsun, misal hayır çıksaydı ve yukarıdaki cümleleri diğer grup dilencileri söyleseydi de aynı tepkiyi verirdim. Demokrasi bu kadar kişisel algılanmamalı.

Değinmeden geçemeyeceğim ki;
Meydanlarda, "oy vermemek Akp'nin ekmeğine yağ sürmektir" diyen bir sevgili genel başkanın
"oy verememesinin" izahı yok. Buna dilenciler bile gülüyor. Yine de seni sevmiyorum dilenci :(

4 Eylül 2010 Cumartesi

Dilenci


Bir dilenciydi o. Kısaca "Dilo" derlerdi ona. İnsanlık dileniyordu. İnsan olmak onun için bir sıfat değildi sadece, hayatın anlamıydı. Yaşama sebebiydi. Herkes önce insan olmalı, bundan feyz almalı, düstur edinmeli, aldığı nefesi bile buna göre almalıydı. Herşeyin önünde olmalıydı insan olmak. Bu dünyaya geliş sebebiydi herkesin. Her Adem oğlu, her Havva kızı doğduklarında insanımsıydı. İnsanımsı olarak başlamıştı herkes dünyaya. İnsan olmanın da gerekleri vardı şüphesiz. Kuralları olmalıydı bu işin. Kuraltanımaz kişi insan olamazdı onun ölçülerinde zaten. Diğerlerini sevmekti bu kuralların en birincisi. Diğer kurallar bunu takip ederdi. Onları tanımaktı ikincisi. Onları mutlu etmekti üçüncüsü ve onları mutlu ederek mutlu olmaktı dördüncüsü, onları düşünmekti beşincisi... Uzayıp giderdi bu silsile. Ama insan olmanın ana teması hiç değişmezdi; mutlu etmek ve mutlu olmak.
Yaratıcı her kimin inandığı her kim ise, ya kozmik güç, ya allah, bunu öğretmek, bunu yaşatmak için var etmişti insanımsıları herhalde. Böyle olmalıydı, kesin böyleydi ona göre. Kural kitabına yazmıştıya dilenci; sevmekti ilkin. Herşeyi sevmek, sevmeyeni de sevmekti insan olmak. Dilo'nun da kalbi vardı. Bir kalbe tutulmuştu o da. Ceren (ceylan yavrusu) gibi ürkek, kendisini koruyamamaktan korkan, ceren gibi güzeldi bu kalbin sahibi. Ceylanların kraliçesiydi hatta. Yani, Cerenlerin Ece'si.
Adını sormaya bile gerek görmemişti Dilo. Cerenlerin Ecesi onu tanımlıyordu zaten. Cerenlerin Ece'sinin kalbi taştı, aklı karışıktı velakin. Dışarıdan görünen ürkek ceylan yavrusu, kendi içinde kara kalpliydi. Kötü değildi, ama sertti, kibirliydi. Yaşamın sebebini hep başka yerde aramıştı. Yaklaştırmıyordu yanına. Süzüldü dilenci, yaklaştı yanına. Ama ne gam! Kalbini kapatmıştı ona yavru ceylan. Sevemem diyordu seni ve bahaneler buluyordu: "Sen iyisin Dilo, çok iyisin. Nimetsin, bilirim beni hiç üzmez, incitmezsin. Ama yetmez.. Sen dilencisin, ben ceylan yavrusu. Sen Dilo'sun, ben Cerenlerin Ece'si. Hiç beraber olabilir miyiz, hiç yakışık alır mıyız, bizi birbirimize yakıştıran olur mu, aklın kesiyor mu buna? Sen de ileride benim kadar alımlı, benim kadar güzel olabilir misin ki hiç? Davul dengi dengine çalmaz mı Dilo?" Bu son cümleye kadar umutsuzluk içindeydi ama son cümle yeşertti tüm umudunu. Onlar davul değil, insandı. Davul varsın dengini çalsındı. Onların denk olmasına gerek yoktu. Kimin ne diyeceği de önemli değildi. Cerenlerin Ecesi neden böyleydi bilmiyordu ve sorgulamayacaktı sebebini ama ona yardım etmeliydi. Kurtarmalıydı karanlıktan. Neden ona tutulmuştu ki bunca kendisini üzmeyecek, insan olmuşlar varken? Bilmiyordu ama bunu ilahi bir işaret olarak algılamış, kendini onun kurtarıcısı rolüne bürümüştü. Ve gerçekten sevmişti onu. O sevgi ki, sevmeyenin taş kalbini yumuşatacaktı. Zordu bu, ama olacaktı. Olmalıydı. Sevmeyen de insan olmayı hakediyordu. Ona yardım edecekti, o da insan olacaktı böylece. Çünkü onun insan olandan bir farkı yoktu yaratılışta. Her ikisi de insanımsı doğmuş, biri insan olmuş, biri olamamıştı. Onun da aklı ve kalbi vardı. Sadece aklı karışık, kalbi taştı. Dilenci bilirdi ki, dünya döngüsünde taşlar yağmurun ve rüzgarın işe koyulmasıyla, zamanla parçalanır, saflaşır ve kum olurlardı. Dilo bunları bilecek ve bunlardan anlam çıkaracak kadar bilgiye sahipti. Çünkü insan olmanın kurallarından biri de, düşünmekti. Diğerlerini mutlu edebilmek için düşünebilmek de şarttı. Bu düşünebilme yeteneği bir erdem değil, doğal bir vergiydi zaten. İş bu düşünebilme yetisi, taşı kuma çevirebileceği fikrini vermişti dilenciye. Geriye sadece dilencinin rüzgar ve yağmur olabilmesi kalıyordu. Bunu başaracağına inanmıştı Dilo.
Dilo, Cerenlerin Ecesi'nin sözlerinden, şeytanı anımsamıştı. Çünkü Dilo'nun içini bile bile, insanlığını göre göre başka yönlerine isyan etmişti. Tıpkı şeytanın, kendisini yarattığını bildiği tanrıya, bir başka yarattığına secde etmesini istediği için isyan etmesi gibi. Ve bu isyana tanrının da rıza gösterdiğini zira rızası olmadan isyan edemeyeceğini de bile bile isyan etmişti..
İşte böyle ilginç bir şekilde başlamıştı -insan olması için yaratılan insanımsıların atası- Adem'in hayatı. İnsan olmak o yüzden zordu. Aynı şeytan gibi, Dilo da biliyordu ki, kendilerini insan olabilmeleri için yaratan, isteseydi zaten insan olarak yaratabilirdi. Ama insan olmayı kendileri becersin istemişti yarattıkları. Dilo bu durumu bir sınav olarak görüyordu ve insanlık okulundaki bir sınıf başkanı ve sınıfın en insanı olarak, bu sınavda zorlanan insanımsılara kopya vermeliydi. En etkili kopyayı en yakınındakine verebilirdi. En yakınındaki de kalbindeydi; Cerenlerin Ecesi. Yağmur ve rüzgar olup taş kalbini kum ederek, onun bu sınavdan geçmesini sağlamalıydı. Olmadı, yapamadı. Kopya verirken yakalandı, okuldan atıldı. Bunu da beceremedi dilenci :(
Blog Widget by LinkWithin